24 Aralık 2016 Cumartesi
Affetmem
Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor.
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum.
Biraz kırgın.
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen
yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni.
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum.
Benim derdim yeter bana banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem…
Özdemir Asaf
13 Aralık 2016 Salı
Meymenet Sokağı
bana köfteler hazırlayın salatalar hazırlayın bir de pencere
oturup umutla bir şeyler unutayım
siyah şarabın tadını bilirim orman gibi
siyah şarap siyah üzümlerden yapılır kokulu mahzenlerde
durdum bunları söylerim alışamadım
küçük küçük muştular üçüncü kat korkmadan aşk
en uzakta körler vardır aşk olsun derim onlara
tutarlar güneş ışığını maviye boyarlar yahut mora
gönendiklerini mi söylesem mutsuzluklarını mı
kalkalım meymenet sokağı'na varalım vaktidir
dört adam meymenet sokağı'nda durup bir eve baktılar
durdum ben de baktım ahşap bir evdi
istesek bakmazdık düşünün ama istedik baktık
kararmış tahtalarda yerleşmiş mutluluklar gördük
o bildiğimiz eskimiş güneşten dipdiri ışıklar
bir de kız gördük on altısında sevilmeyi özler
meymenet sokağı eğri büğrüydü ama loştu
görseniz loştu
meymenet sokağı'nın tadını hep bilirim ama gidemem
oturur dosya düzenlerim akşama kadar
daracık boş zamanlarımda durup sokakları düşünürüm
deniz kıyılarına inen ufak tefek sokakları
doksaniki dosya düzenlerim başlarım yeryüzünü sevmeye
alışmadığım şeyleri sevmeye çabalarım
bir vakit var yeşille beş buçuk arasında
evrenin sevişmek için yorulduğu yumuşadığı isteklendiği
ellerim kollarım sevinir ben sevinirim sokaklarda
durmaz yaşarım koyu koyu
dünyada meymenet sokağı var başka sokaklar var hep sokaklar
sokakları gerinerek sevmeye başlamaklar
ağaçlarla şaraplarla ben varım
en uzaktaki körler var aşk olsun onlara
daha ellialtı dosya var düzenliyeceğim
gökyüzünün kalkıp dudaklarıma bir değmesi var
oysa kapılar var duvarlar var perdeler var
bir bıraksalar
sonra başka şeyleri özlemeye...
oturup umutla bir şeyler unutayım
siyah şarabın tadını bilirim orman gibi
siyah şarap siyah üzümlerden yapılır kokulu mahzenlerde
durdum bunları söylerim alışamadım
küçük küçük muştular üçüncü kat korkmadan aşk
en uzakta körler vardır aşk olsun derim onlara
tutarlar güneş ışığını maviye boyarlar yahut mora
gönendiklerini mi söylesem mutsuzluklarını mı
kalkalım meymenet sokağı'na varalım vaktidir
dört adam meymenet sokağı'nda durup bir eve baktılar
durdum ben de baktım ahşap bir evdi
istesek bakmazdık düşünün ama istedik baktık
kararmış tahtalarda yerleşmiş mutluluklar gördük
o bildiğimiz eskimiş güneşten dipdiri ışıklar
bir de kız gördük on altısında sevilmeyi özler
meymenet sokağı eğri büğrüydü ama loştu
görseniz loştu
meymenet sokağı'nın tadını hep bilirim ama gidemem
oturur dosya düzenlerim akşama kadar
daracık boş zamanlarımda durup sokakları düşünürüm
deniz kıyılarına inen ufak tefek sokakları
doksaniki dosya düzenlerim başlarım yeryüzünü sevmeye
alışmadığım şeyleri sevmeye çabalarım
bir vakit var yeşille beş buçuk arasında
evrenin sevişmek için yorulduğu yumuşadığı isteklendiği
ellerim kollarım sevinir ben sevinirim sokaklarda
durmaz yaşarım koyu koyu
dünyada meymenet sokağı var başka sokaklar var hep sokaklar
sokakları gerinerek sevmeye başlamaklar
ağaçlarla şaraplarla ben varım
en uzaktaki körler var aşk olsun onlara
daha ellialtı dosya var düzenliyeceğim
gökyüzünün kalkıp dudaklarıma bir değmesi var
oysa kapılar var duvarlar var perdeler var
bir bıraksalar
sonra başka şeyleri özlemeye...
Turgut Uyar
22 Kasım 2016 Salı
Genç Werther'in Acıları / Johann Wolfgang Von Goethe
Ah, kesin olan şu ki mutluluğumuzdan yalnızca kalbimiz sorumlu. |
Keşke insanlar, geçip giden şimdiyi yaşamak yerine geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.
...
Kalbime küçük ve hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum; her arzusunu yerine getiriyorum. bunu başkalarına söyleme; bundan dolayı beni ayıplayacak insanlar çıkabilir.
...
Eşit olmadığımızı, olamayacağımızı çok iyi biliyorum, ancak saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi, yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder.
...
İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. İşte insanın değişmez yazgısı!
...
Tüm mesleklerin zavallı yaşamımızı uzatmaktan başka bir amacı olmayan gereksinimleri karşılamaya yaradığını ... gözlemledikçe bunların hepsi Wilhelm, beni dilsizleştiriyor.
...
Sonsuz olan yalnızca doğanın zenginliği ve büyük sanatçıyı yalnızca o yetiştiriyor... Bu kurallara göre kendini yetiştiren insan saçma ve kötü bir şey ortaya koymaz, kendini toplum ve terbiye kurallarına göre şekillendiren birinin asla çekilmez bir komşu, acayip kötü bir insan olamaması gibi; buna rağmen tüm kurallar da, ne denirse densin, doğayla ilgili gerçek duyguyu ve doğanın gerçek ifadesini bozar!
...
Bahçeden kopardığı bir baş lahanayı sofraya kotan insanın basit ve saf mutluluğunu kalbim hissedebiliyorsa, keyfime diyecek yoktur, çünkü o yalnızca lahanayı değil, bütün güzel günleri, onu ektiği o tatlı sabahı, suladığı o tatlı akşamları da sofraya koymuş olur, lahananın günbegün büyümesi ona haz verdiği için her şeyin tadına bir anda yeniden varır.
...
Tanrı bize nasıl davranıyorsa, biz de çocuklara öyle davranmalıyız.
...
Şu "gerçi" sözcüğünü kullanmasalar insanları daha çok seveceğim; genelleme yapan her cümlenin istisna derdi olduğu bilinen bir şey değil mi?
...
Zira yalnızca empati kurduğumuzda bir konuyla ilgili olarak konuşabilme onuruna sahibiz.
...
Burada sorun birinin zayıf ya da güçlü olması değil, ister psikolojik, ister fiziksel olsun, duyduğu üzüntünün miktarına tahammül edebilmesi ya da edememesi. Bana göre, yüksek ateşten ölen birine korkak demek ne kadar uygunsuzsa, yaşamına son veren biri korkaktır demek de o kadar tuhaf.
...
Böyle mi olacaktı, insanı sonsuz derecede mutlu kılan şey, aynı zamanda üzüntünün kaynağı mı olmalı?
...
bazı şeylerin bizde eksik olduğunu çok sık duyumsuyoruz, eksikliğini duyduğumuz şey de çoğunlukla bir başkasında varmış gibi geliyor bize...
...
Yani her geçen gün sevgili dostum, insanların diğer insanları kendinden yola çıkarak değerlendirmesinin ne kadar aptalca olduğunu daha iyi anlıyorum.
...
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum...
...
Ah, insan öyle fani ki, yaşadığından gerçekten emin olduğu bu dünyada bile, varlığının tek bir gerçek iz bıraktığı bu dünyada bile, sevdiklerinin ruhunda ve hatıralarında o da sönüp solacak, hem de çok çabuk.
...
Ah, kesin olan şu ki mutluluğumuzdan yalnızca kalbimiz sorumlu.
Johann Wolfgang Von Goethe
Johann Wolfgang Von Goethe
17 Kasım 2016 Perşembe
Yaşıyoruz Sessizce / Şükrü Erbaş
iki kişilik yalnızlığım fotoğraflarının önünde, birisi alıp götürdüğün, öteki bırakıp gittiğin. |
6.
ister ölüm olsun ister ayrılık,
insan unutur mu var olduğu bedeni?
dünya sözüm, can evim;
bir gün ağzından uzak gülerse ağzım
tanrı gökyüzüyle boğsun beni.
15.
beni unutmaktan koru
beni yalnızlıktan koru
içimdeki merhamet soğumasın
yüzünü çevirme acımdan
beni taşa dönmekten koru
21.
misafirler gitti,
biz kaldık yine.
eşyaların düzeni bozulmasın diye
çırpınıp durdum sessizce.
yeri değişen her şeyin
seni biraz daha uzaklaştırdığını söyledim.
öylece baktılar yüzüme.
insan anılarını nasıl korur başka?
bilmiyorum.
duvarda kocaman bir çivi deliği
yollarımın sahibi,
ben ölene kadar
ikimiz de bir yere gitmiyoruz.
34.
kefenimi toprağının altına sermedikçe
elimi çekmem senden, çekmemi bekleme.
Şükrü Erbaş
14 Kasım 2016 Pazartesi
Bir Fotoğraf Bir Şiir / 3-Aşk
11 Kasım 2016 Cuma
YÜZLEŞME / 5-Dört Mevsim
Sigaramın tütününe katsam seni
bir nefeste çeksem içime
çeksem çeksem içime dolsan
sonbahar gelse ellerinden doğru
Yeniden değse saçların kalemime, kağıdıma
güzelleşse yazdığım ve çizdiğim ne varsa
sana adanmış şeyler sensiz kalmasa
kış gelse hatrından doğru
Gelmeni beklesem sokaklarda, soğuklarda
üşüsem üşüsem titresem
seni düşündükçe ısınsam
bahar gelse kokundan doğru
Çıksan gelsen
çiçekleri sulamayışımız aklımıza gelse
su versek çiçeklere
yeniden tomurcuklansa her şey
yaz gelse gülüşünden doğru
Kasım 2016 / Beyoğlu
bir nefeste çeksem içime
çeksem çeksem içime dolsan
sonbahar gelse ellerinden doğru
Yeniden değse saçların kalemime, kağıdıma
güzelleşse yazdığım ve çizdiğim ne varsa
sana adanmış şeyler sensiz kalmasa
kış gelse hatrından doğru
Gelmeni beklesem sokaklarda, soğuklarda
üşüsem üşüsem titresem
seni düşündükçe ısınsam
bahar gelse kokundan doğru
Çıksan gelsen
çiçekleri sulamayışımız aklımıza gelse
su versek çiçeklere
yeniden tomurcuklansa her şey
yaz gelse gülüşünden doğru
Kasım 2016 / Beyoğlu
10 Kasım 2016 Perşembe
Bir Fotoğraf Bir Şiir / 2-Aşk
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil |
Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler Nicedir bir pencereden deniz güzel değil Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden. Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.İlhan Berk
8 Kasım 2016 Salı
Bir Fotoğraf Bir Şiir / 1-Aşk
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
|
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun
Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar.
Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi,
güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik
4 Kasım 2016 Cuma
Tanju Okan - Kadınım
*https://www.youtube.com/watch?v=rZGvlTExR48
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte
Sen kadınım
Hatırla o günü karşıki sokakta
Seni öptüğümü ilk defa hayatta
Kollarımda benim ilkbahar sabahım
Sen
Sönmüş bak ışıklar ev nasıl karanlık
O ılık aydınlık yuvamız soğumuş
Geceler bitmiyor ağlıyorum artık
Sen kadınım
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Masamız köşede öylece duruyor
Bardaklar boşalmış herbiri bir yerde
Sanki hepsi hasret senin nefesine
Sen kadınım
Bana bıraktığın bütün bu hayatın
Yaşanan aşkların değeri yok artık
Ben sensiz olamam artık anlıyorum
Sen
Şimdi çok yalnızım
Ne olur kal benimle o kapıyı kapat
Elini ver bana
Dışarda yalnız, yalnız üşüyorum
Sen kadınım
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş
Ne olur terketme yalnızlık çok acı
Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte
Sen kadınım
Hatırla o günü karşıki sokakta
Seni öptüğümü ilk defa hayatta
Kollarımda benim ilkbahar sabahım
Sen
Sönmüş bak ışıklar ev nasıl karanlık
O ılık aydınlık yuvamız soğumuş
Geceler bitmiyor ağlıyorum artık
Sen kadınım
Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o koku yok artık bu evde
Sen
Masamız köşede öylece duruyor
Bardaklar boşalmış herbiri bir yerde
Sanki hepsi hasret senin nefesine
Sen kadınım
Bana bıraktığın bütün bu hayatın
Yaşanan aşkların değeri yok artık
Ben sensiz olamam artık anlıyorum
Sen
Şimdi çok yalnızım
Ne olur kal benimle o kapıyı kapat
Elini ver bana
Dışarda yalnız, yalnız üşüyorum
Sen kadınım
2 Kasım 2016 Çarşamba
Eylül
Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!
Haydar Ergülen
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!
Haydar Ergülen
31 Ekim 2016 Pazartesi
YÜZLEŞME / 4-Sensizlik
Her son yeni bir başlangıç demekmiş. Ben
şimdi yeni başlangıcı olmayan bir sondayım; sensizlikteyim.
Sonu olmayan, kör bir kuyu
sensizlik. Ama bu dipsiz kuyuda maruz kaldığım sonsuz ızdırabın
çekilebilir bir tarafı var; bu ızdırapta sen varsın, dayanılmaz olsa da özlemin
var, ellerinin sıcaklığı, saçlarının dalgalanışı ve bir tutamını usulca
arkaya atışın var.
Bu çaresizlikte özleminin var olmadığını
hayal bile edemiyorum misal. Zira ben, senin özleminle var ediyorum kendimi bu
sonda. Belki bu nedenle bu sonun yeni bir başlangıcının olmaması pek
ilgilendirmiyor ve üzmüyor da beni. Senin olduğun bir sondayken, ben neden yeni
bir başlangıç yapmak isteyeyim ki iki gözümün çiçeği?
Ben biçare bir haldeyim. Yapabildiğim
tek şey, sensizlikten doğan muazzam ve sonu olmayan o boşluğu özleminle
doldurmak. Ötesini yapamıyorum, gücüm yetmiyor. Berisinde de yaşamak mümkün
değil. Ellerim kollarım bağlanmış belki, bende kalan sadece seni düşünebilmek
ve özleyebilmek saadeti.
Elimde kalan bu son saadete ne kadar
sıkı sarıldığımı tahmin bile edemezsin canımın parçası. Bu son saadet de olmasa
nefes alamayacakmışım gibi, yaşayamayacakmışım gibi geliyor mütemadiyen. Ve bu
durum bu saadete çok daha sıkı sarılmama neden oluyor.
Vücudumun bir parçası haline geliyorsun
yavaş yavaş. Ama vücudumun bir parçası haline gelen şey sen misin; yoksa sana
olan bu özlemim mi, tam kestiremiyorum bu durumu. Belki kestiremediğim bu
durumu sorgulamaktan da korkuyorum. Ama bu şeyin artık vücudumun bir parçası
haline gelmesi durumunu iliklerime kadar hissediyorum. Tahmin bile edemeyeceğim
diğer bir husus da bu histen ne kadar hoşnut olduğum.
Bu biraz da acıyı benimsemek meselesi
belki de. Acı sonuçta bir ızdırap, bir yerden sonra insanı yaşamaktan alıkoyan
bir şey. Ama bu, acının benimsenmediği durumda ortaya çıkan bir his. Bir de o
acıyı benimseyip içine almak var, bir. İşte tam da o evrede insan bir parçası
gibi hissediyor o acıyı, o acı olmaksızın da yaşayamayacağını anlıyor yavaş
yavaş… İşte şairin “acılara tutunmak” deyişinin vücut bulmuş hali böyle bir
şeymiş, şimdi kavrayabiliyorum tam manasıyla.
Aynı zamanda bir bektaşi deyişi “Bir
derdim var bin dermana değişmem” der ya, o da tam böyle bir şey belki de. Ama elbet, benim bu
derdi değişebileceğim bir derman var, yalnızca bir…
Ölüm bir kurtuluş mu? Bu
histen rahatsız olsam, o acıyı içselleştirip bir dermana, tutunacak bir dala
dönüştürememiş olsam belki bir çıkış yolu gibi gelebilirdi ölüm, geldi de
zamanında. O zaman da sana bu acıyı yaşatmaya hakkım yok diye yapamadım.
Şimdi bu durumdayken o da mümkün değil
artık. Ölemiyorum da, yaşamaya mahkum edilmiş gibiyim adeta; normalde insanlar
ölür, ben ise bu saatten sonra ancak telef olabilirim…
Kefenimi toprağının altına sermedikçe
Elimi çekmem senden, çekmemi bekleme*
Bu da yazının şarkısı olsun o zaman**
*Şükrü Erbaş
** https://www.youtube.com/watch?v=Z_iKSnJuGaY
Ekim / 2016
30 Ekim 2016 Pazar
Sen Benim 17 Yaşımsın
Sen benim 17 yaşımsın
Deli çağımsın
Sen benim ayakkabımın arkasına ilk basışımsın
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
Sen benim ilk ütülü gömleğim
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk fark edişimsin.
Sen benim 17 yaşımsın…
Yazlık sinemanın kapısında, saçları taralı bir oğlan
Cebimde iki gazoz parası,
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolar
İki film bu akşam
Birinde Yılmaz Güney oynuyor
Birinde Fikret Hakan
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan
‘Rüyadır gördüğüm bütün ümitler,
Gözlerin beni perişan eyler,
Aşk masalında şarkılar söyler,
Beni hülyalara salan gözlerin.’
Yazlık sinemanın kapısında, saçları taralı bir oğlan;
Bir külah çekirdeği
Mangal gibi yüreği var bilesin!..
Sen benim 17 yaşımsın
Deli çağımsın, aynaya ilk bakışımsın
Babamla ilk kavgam, evden ilk kaçışımsın.
Serçeleri sevdimse senden
Minibüslerde muavinlik ettiysem,
‘Bir teselli veri’ dinlediysem Orhan babadan
Emirgan`da çay içtiysem
Tophane’de sabahçı kahvelerini öğrendiysem
Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar’ın
Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem
İçimde kıpır kıpır bu soğuk meltem
Sen benim 17 yaşımsın
Okulu ilk asışım, ilk kez birine gümüş kolye alışım
Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım
İlk yakalanışımsın…
Sen benim 17 yaşımsın
Mahallenin delikanlısı, elleri ceplerinde,
Dudağında ıslığı, başında kavak yelleri,
Şarkılar mırıldanıyor;
‘Zalimin zulmü varsa, sevenin Allah’ı var’ yeni çalıyor
Kırk beşlik plaklarda
Hayri Şahin ortalığı kavuruyor.
Mahallenin delikanlısı, cebinde iki gazoz parası
Yüreğinde bir pıtırtı
Alışmaya çalışıyor, sana alışmaya…
Akşamları işportaya çıkıyor
Bir defter, bir kalem, bir çakı alana
Aynayı bedava veriyor
Yani günler geçiyor 17 yaşının bütün tadıyla
Sen benim 17 yaşımsın; deli çağımsın
İlk maça gidişim, Cemil Turan’ı ilk seyredişim
İlk sevincimsin
Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme,
Öyle güvendiğimsin…
Sabahları eskici geçiyor kapıdan
Karşı komşu Nazile teyze ekmek istiyor bakkaldan
Çocuklar top oynuyor mahallenin arsasında
Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor,iyi mi
Her şey güzel oluyor,
Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul’a
Bana da aşk öyle yakışıyor…
Anam:’Koş kapa’ diyor muslukları
Üç gündür akmayan sular geliyor
Ben 17 yaşındayım
Hayat benden yana duruyor…
Sen benim 17 yaşımsın
Deli çağımsın, ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın
İlk cigaram, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın,
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim,
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk fark edişimsin
Sen benim 17 yaşımsın!
Sen benim, sen benim, sen benimsin
Sen benim, her şeyimsin…
Hiçbir şeyimsin, hiçbir şeyimsin
Deli çağımsın
Sen benim ayakkabımın arkasına ilk basışımsın
İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın.
Sen benim ilk ütülü gömleğim
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk fark edişimsin.
Sen benim 17 yaşımsın…
Yazlık sinemanın kapısında, saçları taralı bir oğlan
Cebimde iki gazoz parası,
Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolar
İki film bu akşam
Birinde Yılmaz Güney oynuyor
Birinde Fikret Hakan
Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan
‘Rüyadır gördüğüm bütün ümitler,
Gözlerin beni perişan eyler,
Aşk masalında şarkılar söyler,
Beni hülyalara salan gözlerin.’
Yazlık sinemanın kapısında, saçları taralı bir oğlan;
Bir külah çekirdeği
Mangal gibi yüreği var bilesin!..
Sen benim 17 yaşımsın
Deli çağımsın, aynaya ilk bakışımsın
Babamla ilk kavgam, evden ilk kaçışımsın.
Serçeleri sevdimse senden
Minibüslerde muavinlik ettiysem,
‘Bir teselli veri’ dinlediysem Orhan babadan
Emirgan`da çay içtiysem
Tophane’de sabahçı kahvelerini öğrendiysem
Nerden bildiysem şiirlerini Ümit Yaşar’ın
Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem
İçimde kıpır kıpır bu soğuk meltem
Sen benim 17 yaşımsın
Okulu ilk asışım, ilk kez birine gümüş kolye alışım
Sen benim ilk sakarlığım, ilk tuhaflığım
İlk yakalanışımsın…
Sen benim 17 yaşımsın
Mahallenin delikanlısı, elleri ceplerinde,
Dudağında ıslığı, başında kavak yelleri,
Şarkılar mırıldanıyor;
‘Zalimin zulmü varsa, sevenin Allah’ı var’ yeni çalıyor
Kırk beşlik plaklarda
Hayri Şahin ortalığı kavuruyor.
Mahallenin delikanlısı, cebinde iki gazoz parası
Yüreğinde bir pıtırtı
Alışmaya çalışıyor, sana alışmaya…
Akşamları işportaya çıkıyor
Bir defter, bir kalem, bir çakı alana
Aynayı bedava veriyor
Yani günler geçiyor 17 yaşının bütün tadıyla
Sen benim 17 yaşımsın; deli çağımsın
İlk maça gidişim, Cemil Turan’ı ilk seyredişim
İlk sevincimsin
Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme,
Öyle güvendiğimsin…
Sabahları eskici geçiyor kapıdan
Karşı komşu Nazile teyze ekmek istiyor bakkaldan
Çocuklar top oynuyor mahallenin arsasında
Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor,iyi mi
Her şey güzel oluyor,
Bu hengame nasıl yakışıyorsa İstanbul’a
Bana da aşk öyle yakışıyor…
Anam:’Koş kapa’ diyor muslukları
Üç gündür akmayan sular geliyor
Ben 17 yaşındayım
Hayat benden yana duruyor…
Sen benim 17 yaşımsın
Deli çağımsın, ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın
İlk cigaram, ilk kızgınlığım, ilk aldanışımsın,
Sen benim ilk ütülü beyaz gömleğim,
İlk şiirim, ilk kavgam, yaşamı ilk fark edişimsin
Sen benim 17 yaşımsın!
Sen benim, sen benim, sen benimsin
Sen benim, her şeyimsin…
Hiçbir şeyimsin, hiçbir şeyimsin
İbrahim Sadri
28 Ekim 2016 Cuma
Beş Dakika Bekle Git
Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Attila İlhan
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Attila İlhan
27 Ekim 2016 Perşembe
YÜZLEŞME / 3-Acının Ontolojisi
içimde bir ceset var,
naaşını kaldıramadığım bir ceset;
çürüyor,
içim çürüyor yokluğunda.
geçmişim öldü,
geleceğim öldü,
ben ölüyorum.
sensizlik çoğaldıkça
mütemadiyen bir tümör gibi
sarıyor tüm vücudumu
tüketiyor beni
tükeniyorum gitgide
Ekim 2016 / Beyoğlu
naaşını kaldıramadığım bir ceset;
çürüyor,
içim çürüyor yokluğunda.
geçmişim öldü,
geleceğim öldü,
ben ölüyorum.
sensizlik çoğaldıkça
mütemadiyen bir tümör gibi
sarıyor tüm vücudumu
tüketiyor beni
tükeniyorum gitgide
Ekim 2016 / Beyoğlu
25 Ekim 2016 Salı
Diego Rivera'ma
Seni sevmeye başlayalı çok uzun zaman oldu. Küçük bir kız çocuğu idim, seni sevmeye başladığımda. Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım. Bütün bedenler çürüyor aslında Diego’m. Eskiyor bütün bedenler.
Ama acı çeken yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden.
Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım o günden beri, acı çeken bir yüreğim var.
Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego…
Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için, senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum…
Senin sevmediklerini de sevdim ben Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları… sevdim !!! Ya da sevmeye çalıştım… İçimdeki, sana dair olan öfkeyi dindirmek için yaptım belki. Öfkem dinmedi Diego.
Her defasında körkütük aşık olarak, sana döndüm. Ya da aslında senden hiç gitmemiştim.
Seninle Amerika’ya gelmemi istediğinde, benim olduğunu sandım. En büyük yanılgım oldu bu belki de. Sen ne benim ne de başka bir kadının olamazdın. Kimseye ait olamazdın sen ! Ruhun buna izin vermezdi. Oysa ki ben, sana ait oldum hep. Yattığım tüm adamlar ile sana ait olarak yattım Diego. Acı çekerek seviştim onlarla…
Bir tek senin çocuğunu doğurmak istedim. Ah Diego’m.. Bu paramparça rahmimden nefret ettim, bebeğimizi tutamayınca. Söküp atmak istedim rahmimi. Sana çocuk doğurmayı beceremeyen bir organı taşımak yük oldu bana.
Kanlar içinde kaldığımda beyaz çarşaflar üzerinde, bana nasıl acıyarak baktığını gördüm. Nasıl korktuğunu, ölmemden. Sırf bundan ölmedim ben diegom. sen acı çekme diye. ve beni terk ettiğinde, o kanlar içinde kaldığım günkü acı dolu bakışlarına sığınarak, acılı mektuplar yazdım sana. Çaresizlik kokan, kadınlık onurumu ayaklar altına aldığım mektuplar yazdım. Bana acı ve geri dön istedim. Buna bile razıydım sevgilim.
Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç…
Kurbağa sevgilim, Diego’m… Bana dünyanın en büyük acısını yaşattın sen. Gün be gün öldüm seni sevmeye başladığım ilk andan itibaren.
Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya yine seni severdim… Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek!
Frida Kahlo
Frida Kahlo
24 Ekim 2016 Pazartesi
MÜLKSÜZLER - Ursula K. Le Guin
Of, lanet olsun, hayır. Hiç konuşamayacak mıyım ben! Senin sorunun ne biliyor musun Shevek? Bir kamyon dolusu lanet olası tuğla gibi kanıtı biriktirene kadar hiç konuşmuyorsun, sonra da hepsini birden kafama atıyorsun ve geride yığının altında ezilip kalan kanlı bedene bakma gereği bile duymuyorsun.
...
- Ama bir çok kadının bir erkekle tek ilişkisi sahip olma ilişkisidir. Ya sahip olma, ya da sahip olunma.
- Bu konuda erkeklerden farklı olduklarını mı düşünüyorsun?
- Düşünmüyorum, biliyorum. Erkeğin istediği özgürlüktür. Kadının ise istediği mülkiyettir. Seni ancak başka bir şeyle takas edebilirse serbest bırakır. Bütün kadınlar mülkiyetçidir.
...
Cennet onu cennet yapanlar içindir. Oraya ait değildi. Bir öncüydü, geçmişini, tarihini yadsıyan bir kuşaktandı. Anarres Göçmenleri, Eski Dünya ve onun geçmişine sırtlarını dönmüş, yalnızca gelecek için çalışmaya karar vermişlerdi. Ama nasıl ki gelecek kesin olarak geçmişe dönüşüyorsa, geçmiş de geleceğe dönüşür. Yadsımak başaramamaktır.
...
Seninle gurur duyduğumu itiraf etmeliyim. bu garip, değil mi? Mantıksız. Hatta mülkiyetçi. Sanki bana ait bir şeymişsin gibi! Ama insan yaşlandıkça her zaman tümüyle mantıklı olmayan bazı güvenceler arıyor.
...
Bu karabasan caddesinin en garip yanı da satılık milyonlarca şeyin hiçbirinin orada yapılmıyor olmasıydı. Orada yalnızca satıyorlardı. İşlikler, oymacılar, boyacılar, tasarımcılar, makineciler, neredeydi, eller neredeydi, yapan insanlar? Gözden uzak, başka bir yerde. Duvarlar arkasında. Dükkanlardaki herkes ya alıcı, ya satıcıydı. Nesnelere sahip olmak dışında bir ilişkileri yoktu.
...
Bir köşede bir çift, yavaş yavaş cinsel oyunlara girişmişti. Shevek iğrenerek başını çevirdi. Cinsellikte bile bencillik mi ediyorlardı? Eş'siz kişilerin yanında birbirini okşayıp sevişmek en az aç insanların önünde yemek yemek kadar kaba bir davranıştı.
...
Bu ayrılıktan pişmanlık duymayacağım. Bana daha az vermeye başladığımı gösterdi, sanki ben sana sahipmişim, sen de bana sahipmişsin ve yapılacak başka bir şey yokmuş gibi. Gerçeğin ise sahip olmayla hiç ilgisi yok. Yaptığımız Zaman'ın bütünselliğini söylemek.
...
Lütfen geri gel, ayrılık eğitici, tamam, ama benim istediğim eğitim senin varlığın.
...
Bu yüzden Takver'le karşılıklı bağlılıkları, ilişkileri, dört yıllık ayrılıkları süresince tümüyle canlı kalmıştı. İkisi de ayrılık yüzünden acı çekmişlerdi, epeyce acı çekmişlerdi, ama ikisi de bağlılıklarından kaçarak acıyı reddetmeyi düşünmemişlerdi.
Çünkü ne de olsa, diye düşündü Shevek, Takver'in uyku sıcaklığında yatarken, ikisinin de aradığı şey coşkuydu -varolma-nın bütünlüğüydü. Acıdan kaçarsanız coşku şansını da yitirirsiniz. Zevk alabilirsiniz, hatta zevkin türlü çeşidini alabilirsiniz, ama doyamazsınız. Eve dönmenin ne olduğunu bilemezsiniz.
Ursula K. Le Guin / 1974
20 Ekim 2016 Perşembe
Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
Kuvvetli, kararlı bir babamız olsun, bize neyi yapıp neyi yapamayacağımızı söylesin isteriz. Niye? Neyi yapıp neyi yapamayacağımıza, neyin ahlaklı ve doğru, neyin ise günah ve yanlış olduğuna karar vermek zor olduğu için mi? Yoksa suçlu ve günahkar olmadığımızı işitmeye her zaman ihtiyaç duyduğumuz için mi? Bir baba ihtiyacı her zaman var mıdır, yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?
...
Bir başka örnek de Oidipus ile Sührab'ı birbirlerine o kadar benzeten, onları kardeş kılan, babasızlık ve yeni bir baba bulma heyecanıydı. Hem Sührab hem de Oidipus'un asıl babalarından uzak olmalarının üzerinde yeterince durmamıştım. Heralde yeni bir baba aradığımı kendimden de saklamak istiyordum da ondan, dedim kendi kendime. Babam beni, tıpkı Rüstem'in Sührab'a yaptığı gibi bırakıp önce hapse, sonra başka bir hayata gidince onun yerine kendime babalar aramış, onların öğütlerini dinlemiştim. MahmurtUsta'yı hala sık sık düşünüyordum: aklımın bir köşesinde gittikçe küçülen bir adam dünyanın bir ucundan öbür ucuna kuyu kazıyor, bazan da başka kıyafetlerle rüyalarıma giriyor ve hikayeler anlatıyordu.
...
...kitabın, benim son sahnedeki monologlarım gibi hem içten hem de bir masal gibi olmalı. Hem yaşanmış bir hikaye gibi sahici, hem de bir efsane gibi tanıdık olmalı. O zaman yalnız hakim değil herkes anlar seni. Unutma, aslında baban da yazar olmak istemişti.
Ocak-Aralık 2015 / Orhan Pamuk
Ekim / 2016
18 Ekim 2016 Salı
YÜZLEŞME / 2-Biliyorsun
bir şey arıyorum kendimde
sana ait olmayan.
sana ait olmayan.
gözünün değmediği,
elini sürmediğin,
başımı döndüren kokunun
sinmediği…
görüyorum ki hiçbir şey kalmamış bende
sana ait olmayan,
her şeyim sana ait.
vazgeç diyorsun
vazgeçmek ölmek demek;
biliyorsun...
çağlayan
ekim / 2016
12 Ekim 2016 Çarşamba
11 Ekim 2016 Salı
YÜZLEŞME / 1-Acının Anatomisi
acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde
o yuvasız çalı kuşu bense kafeste kanarya
o dolaşmış daldan dala savurmuş yüreğini
ben bölmüşüm yüreğimi baş kaldıran dizelere
aramakmış oysa sevmek özlemekmiş oysa sevmek
bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı
yalanmış hepsi yalan yalanmış hepsi yalan
sevmek diye bir şey varmış sevmek diye bir şey yokmuş
acı çektim günlerce acı çektim susarak
şu kısacık konuklukta deprem kargaşasında
yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak
acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde
o yuvasız çalı kuşu bense kafeste kanarya
o dolaşmış daldan dala savurmuş yüreğini
ben bölmüşüm yüreğimi baş kaldıran dizelere
aramakmış oysa sevmek özlemekmiş oysa sevmek
bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı
yalanmış hepsi yalan yalanmış hepsi yalan
sevmek diye bir şey varmış sevmek diye bir şey yokmuş
acı çektim günlerce acı çektim susarak
şu kısacık konuklukta deprem kargaşasında
yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak
acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde
10 Ekim 2016
https://www.youtube.com/watch?v=Zn4hItd3p6o
9 Ekim 2016 Pazar
Yine bana bakarken yüzün kızarıyor
Toplum kurallarından kurtulamadık daha
Bütün çayırlar bomboş
Görmüyor musun
Al başını dağlara çık
Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
Bir kibrit çak
Bütün evler yansın
Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
Sonra kaldır kendini denize at
Biraz serinle
Sevebildiğim kadar insanım ben
On gram arsenik yeter canıma
Beni düşünme
...
Senin o yumru gözlerin yok mu
Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
Nasıl nasıl bakıyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca şiirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini
Biz Kardeş Değiliz / Ümit Yaşar Oğuzcan
6 Ekim 2016 Perşembe
Bugün ve Bugün
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir Asaf
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir Asaf
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)