26 Ocak 2012 Perşembe

Basit Yaşayacaksın

basit yaşayacaksın,
basit
mesela susayınca su içecek kadar basit...


dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında,
tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
sevince lafı dolandırmadan söylediğin
'seni seviyorum' gibi.


basit bir öpücük yetecek sana...
basit, sıcak bir öpücük;
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,
tüm düşlerin.
o öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.
el yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın,
hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.

iki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak sıcacık kollara dolanman
ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
beklentilerin de basit olacak:
kaf dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz
aşk romanını.

pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

iskender'in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında,
bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış bir 'fa diyez'in
mutluluğunu.

makyajı ilk 'a' sına kadar bilmen yetecek.
temizlik kokacak en pahalı parfümün.

'bilmiyorum' diyebileceksin bilmediğinde ve
çok normal olacak 'onu da' bilemeyişin.

tek dereden su getirmen yetecek,
bir 'istemiyorum' diyebilmeye,
ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.

saatin, sadece saati gösterecek,
telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,
küçük bir not defteri olacak 'bilgini' en hızlı 'sayan'.

basit yaşayacaksın,
basit.
sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...

Yalçın Ergir

Bu Gece Anısına...


Uzaktaki şehrimin damları üzerinden
ve marmara denizinin dibinden geçip,
sonbahar topraklarını aşarak
                                        olgun ve ıslak
                                                 geldi sesin.


Bu, üç dakikalık bir zamandı.
Sonra, telefon simsiyah kapandı...


Nâzım Hikmet

25 Ocak 2012 Çarşamba

Dans Etme İsteği

  Akıl-arzu çıkmazında önemli olan akılla özneyi bulup ardından kendini arzuların boyundurluğuna bırakmak derdim ya...

  Yalnızca arzuların hükmettiği bir bedene hapsetmiş durumdayım yaşamı. Oysa arzular;

                                                                                      sonsuz,
                                                                                            arsız,
                                                                                               ahlâksız...

  Beden ise zaten sonlu, arzuların aksine. Üstelik arlı ve ahlâklı olmalı, toplum denen organizmanın içinde yer bulabilmek için kendine...

                                                                             Dokunabilmek
                                                                                    görebilmek
                                                                                       ve hissedebilmek arzusu...

                                                                          Ve tüm bunların karşısında toplum...

...

  Parçalardan oluşan bütün nasıl olur da parçalara bu kadar yabancı olabilir..?

  Ve parçalar bütünün boyundurluğunda;
                         kendi oluşturdukları bütünün...

  Bazen, toplumun pranga vurduğu tüm bu değerlere rağmen, tüm köreltme çabalarına rağmen;
             
           << Bir şey olur... >>

İsmi,
   cismi,
       rengi;
           Yok!

  Bir müzik dinlediğinde nerden geldiğini bilmediğin dans etme arzusu gibi bir şey... Bütünün tüm baskılarına rağmen; parçanın "kendi olması", tüm pamuk tıkamalara rağmen; dans etme isteği...

              dokun
                 -abilme
              his
                 -edebilme
              gör
                 -ebilme
                          arzusu... 

Ve gayrısı;
yârin gül kokusu...

Herkesin dans etmek istediği bir müzik olabilir,
                                    ben bu müziği <<yaşıyorum>> ... 


Sevgiyle kalın...

15 Ocak 2012 Pazar

Ben Nâzım Hikmet





Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nâzım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...

...

Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.


Hem bir tek elmadan, 
hem süpürülen topraktan, 
hem zindandan dönen insan ruhundan, 
hem kitlelerin daha güzel günler için savaşından, 
hem bir tek insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak istiyorum, 
hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan bahseden şiirler yazmak istiyorum.




13 Ocak 2012 Cuma

Gün Olur

Gün olur, alır başımı giderim, 
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. 
Şu ada senin, bu ada benim, 
Yelkovan kuşlarının peşi sıra. 
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; 
Çiçekler gürültüyle açar; 
Gürültüyle çıkar duman topraktan. 
Hele martılar, hele martılar, 
Her bir tüylerinde ayrı telaş!... 
Gün olur, başıma kadar mavi;  
Gün olur başıma kadar güneş; 
Gün olur, deli gibi... 
Orhan Veli

5 Ocak 2012 Perşembe

Cemal Süreya'dan...



fotoğraf çektirmek için yan yana getirilmiş 
iki nesne değiliz biz,
güvercin curnatasında yan yana akan iki güverciniz
mesafeler birleştirdi bizi bir de sözler
razı olma hiçbir sessizliğe
biliyorsun seni seviyorum
pencereden bakmayı öğreteceğim sana
sesin balkona asılı çamaşırcasına
havalansın, havalansın dursun
sokakta değil balkonda
dışarı çıktığın zaman
romanını yastığın altına sakla
şiirini mutfağa koy
boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa
öykünü yanına alabilirsin elbet
müziğini de, resmini de
niçin güvenmiyorsun bana


3 Ocak 2012 Salı

An Gelir...



Siz gelmesini istemezsiniz; 
An gelir... 
-Elbet geleceğini bile bile- istemezsiniz gelmesini, fakat; 
An gelir...
Siz böyle olsun istemezdiniz, fakat;
An gelir...
Gayrısı ne derseniz diyin, laf-u güzaf;
An gelir...

...


  Bazen son geldiğinde açılır pandoranın kutusu, ama bazen o kadar saygı duyulması gereken bir duygudur ki o, en saf, temiz haliyle "an gelir"... 


  Bazen hayat, yenilgiyi kabullenmektir aslında, acıyı onurla sırtlayıp taşımaktır... Düşmeyi kabul edip daha sağlam, daha dik doğrulmaktır hayat bazen. Tüm cesaret dalkavuklarına rağmen "evet, korkuyorum" diyebilmektir bazen; ama sadece bazen...


  Önemli olan o "an"ı yakalamaktır belki de. Belki de değildir; bilmiyorum.


  Velhâsıl;

an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
 gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
  o eski heyecan ölür
...
şarabın gazabından kork
 çünkü fena kırmızıdır
  kan tutar / tutan ölür
...
an gelir
ömrünün hırsızıdır
 her ölen pişman ölür
  hep yanlış anlaşılmıştır
   hayalleri yasaklanmış
...
son umut kırılmıştır
 kaf dağı'nın ardındaki
  ne selam artık ne sabah
   kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
...
görünmez bir mezarlıktır zaman
 şairler dolaşır saf saf
  tenhalarında şiir söyleyerek
   kim duysa / korkudan ölür
-
tahrip gücü yüksek-
 saatli bir bombadır patlar
  an gelir
   Attila İlhan ölür...

Bu da yazının şarkısı olsun o zaman...
Bir süreliğine -alıntıları tenzih ederek- aranızdan ayrılıyorum;
Sevgiyle kalın...