Siz gelmesini istemezsiniz;
An gelir...
-Elbet geleceğini bile bile- istemezsiniz gelmesini, fakat;
An gelir...
Siz böyle olsun istemezdiniz, fakat;
An gelir...
Gayrısı ne derseniz diyin, laf-u güzaf;
An gelir...
...
Bazen son geldiğinde açılır pandoranın kutusu, ama bazen o kadar saygı duyulması gereken bir duygudur ki o, en saf, temiz haliyle "an gelir"...
Bazen hayat, yenilgiyi kabullenmektir aslında, acıyı onurla sırtlayıp taşımaktır... Düşmeyi kabul edip daha sağlam, daha dik doğrulmaktır hayat bazen. Tüm cesaret dalkavuklarına rağmen "evet, korkuyorum" diyebilmektir bazen; ama sadece bazen...
Önemli olan o "an"ı yakalamaktır belki de. Belki de değildir; bilmiyorum.
Velhâsıl;
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
...
şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
...
an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
...
son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
...
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-
tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür...
Bu da yazının şarkısı olsun o zaman...
Bir süreliğine -alıntıları tenzih ederek- aranızdan ayrılıyorum;
Sevgiyle kalın...
An,an ziyaret etsem de,bir "an" önce geri gelin.
YanıtlaSil