3 Ocak 2012 Salı

An Gelir...



Siz gelmesini istemezsiniz; 
An gelir... 
-Elbet geleceğini bile bile- istemezsiniz gelmesini, fakat; 
An gelir...
Siz böyle olsun istemezdiniz, fakat;
An gelir...
Gayrısı ne derseniz diyin, laf-u güzaf;
An gelir...

...


  Bazen son geldiğinde açılır pandoranın kutusu, ama bazen o kadar saygı duyulması gereken bir duygudur ki o, en saf, temiz haliyle "an gelir"... 


  Bazen hayat, yenilgiyi kabullenmektir aslında, acıyı onurla sırtlayıp taşımaktır... Düşmeyi kabul edip daha sağlam, daha dik doğrulmaktır hayat bazen. Tüm cesaret dalkavuklarına rağmen "evet, korkuyorum" diyebilmektir bazen; ama sadece bazen...


  Önemli olan o "an"ı yakalamaktır belki de. Belki de değildir; bilmiyorum.


  Velhâsıl;

an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
 gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
  o eski heyecan ölür
...
şarabın gazabından kork
 çünkü fena kırmızıdır
  kan tutar / tutan ölür
...
an gelir
ömrünün hırsızıdır
 her ölen pişman ölür
  hep yanlış anlaşılmıştır
   hayalleri yasaklanmış
...
son umut kırılmıştır
 kaf dağı'nın ardındaki
  ne selam artık ne sabah
   kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
...
görünmez bir mezarlıktır zaman
 şairler dolaşır saf saf
  tenhalarında şiir söyleyerek
   kim duysa / korkudan ölür
-
tahrip gücü yüksek-
 saatli bir bombadır patlar
  an gelir
   Attila İlhan ölür...

Bu da yazının şarkısı olsun o zaman...
Bir süreliğine -alıntıları tenzih ederek- aranızdan ayrılıyorum;
Sevgiyle kalın...


1 yorum: