31 Ekim 2016 Pazartesi

YÜZLEŞME / 4-Sensizlik

Her son yeni bir başlangıç demekmiş. Ben şimdi yeni başlangıcı olmayan bir sondayım; sensizlikteyim.

Sonu olmayan, kör bir kuyu sensizlik. Ama bu dipsiz kuyuda maruz kaldığım sonsuz ızdırabın çekilebilir bir tarafı var; bu ızdırapta sen varsın, dayanılmaz olsa da özlemin var, ellerinin sıcaklığı, saçlarının dalgalanışı ve bir tutamını usulca arkaya atışın var. 

Bu çaresizlikte özleminin var olmadığını hayal bile edemiyorum misal. Zira ben, senin özleminle var ediyorum kendimi bu sonda. Belki bu nedenle bu sonun yeni bir başlangıcının olmaması pek  ilgilendirmiyor ve üzmüyor da beni. Senin olduğun bir sondayken, ben neden yeni bir başlangıç yapmak isteyeyim ki iki gözümün çiçeği?

Ben biçare bir haldeyim. Yapabildiğim tek şey, sensizlikten doğan muazzam ve sonu olmayan o boşluğu özleminle doldurmak. Ötesini yapamıyorum, gücüm yetmiyor. Berisinde de yaşamak mümkün değil. Ellerim kollarım bağlanmış belki, bende kalan sadece seni düşünebilmek ve özleyebilmek saadeti.

Elimde kalan bu son saadete ne kadar sıkı sarıldığımı tahmin bile edemezsin canımın parçası. Bu son saadet de olmasa nefes alamayacakmışım gibi, yaşayamayacakmışım gibi geliyor mütemadiyen. Ve bu durum bu saadete çok daha sıkı sarılmama neden oluyor.

Vücudumun bir parçası haline geliyorsun yavaş yavaş. Ama vücudumun bir parçası haline gelen şey sen misin; yoksa sana olan bu özlemim mi, tam kestiremiyorum bu durumu. Belki kestiremediğim bu durumu sorgulamaktan da korkuyorum. Ama bu şeyin artık vücudumun bir parçası haline gelmesi durumunu iliklerime kadar hissediyorum. Tahmin bile edemeyeceğim diğer bir husus da bu histen ne kadar hoşnut olduğum.

Bu biraz da acıyı benimsemek meselesi belki de. Acı sonuçta bir ızdırap, bir yerden sonra insanı yaşamaktan alıkoyan bir şey. Ama bu, acının benimsenmediği durumda ortaya çıkan bir his. Bir de o acıyı benimseyip içine almak var, bir. İşte tam da o evrede insan bir parçası gibi hissediyor o acıyı, o acı olmaksızın da yaşayamayacağını anlıyor yavaş yavaş… İşte şairin “acılara tutunmak” deyişinin vücut bulmuş hali böyle bir şeymiş, şimdi kavrayabiliyorum tam manasıyla.

Aynı zamanda bir bektaşi deyişi “Bir derdim var bin dermana değişmem” der ya, o da tam  böyle bir şey belki de. Ama elbet, benim bu derdi değişebileceğim bir derman var, yalnızca bir…

            Ölüm bir kurtuluş mu? Bu histen rahatsız olsam, o acıyı içselleştirip bir dermana, tutunacak bir dala dönüştürememiş olsam belki bir çıkış yolu gibi gelebilirdi ölüm, geldi de zamanında. O zaman da sana bu acıyı yaşatmaya hakkım yok diye yapamadım.

Şimdi bu durumdayken o da mümkün değil artık. Ölemiyorum da, yaşamaya mahkum edilmiş gibiyim adeta; normalde insanlar ölür, ben ise bu saatten sonra ancak telef olabilirim…


Kefenimi toprağının altına sermedikçe
Elimi çekmem senden, çekmemi bekleme*

Bu da yazının şarkısı olsun o zaman**

*Şükrü Erbaş

**https://www.youtube.com/watch?v=Z_iKSnJuGaY

Ekim / 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder