Her son yeni bir başlangıç demekmiş. Ben
şimdi yeni başlangıcı olmayan bir sondayım; sensizlikteyim.
Sonu olmayan, kör bir kuyu
sensizlik. Ama bu dipsiz kuyuda maruz kaldığım sonsuz ızdırabın
çekilebilir bir tarafı var; bu ızdırapta sen varsın, dayanılmaz olsa da özlemin
var, ellerinin sıcaklığı, saçlarının dalgalanışı ve bir tutamını usulca
arkaya atışın var.
Bu çaresizlikte özleminin var olmadığını
hayal bile edemiyorum misal. Zira ben, senin özleminle var ediyorum kendimi bu
sonda. Belki bu nedenle bu sonun yeni bir başlangıcının olmaması pek
ilgilendirmiyor ve üzmüyor da beni. Senin olduğun bir sondayken, ben neden yeni
bir başlangıç yapmak isteyeyim ki iki gözümün çiçeği?
Ben biçare bir haldeyim. Yapabildiğim
tek şey, sensizlikten doğan muazzam ve sonu olmayan o boşluğu özleminle
doldurmak. Ötesini yapamıyorum, gücüm yetmiyor. Berisinde de yaşamak mümkün
değil. Ellerim kollarım bağlanmış belki, bende kalan sadece seni düşünebilmek
ve özleyebilmek saadeti.
Elimde kalan bu son saadete ne kadar
sıkı sarıldığımı tahmin bile edemezsin canımın parçası. Bu son saadet de olmasa
nefes alamayacakmışım gibi, yaşayamayacakmışım gibi geliyor mütemadiyen. Ve bu
durum bu saadete çok daha sıkı sarılmama neden oluyor.
Vücudumun bir parçası haline geliyorsun
yavaş yavaş. Ama vücudumun bir parçası haline gelen şey sen misin; yoksa sana
olan bu özlemim mi, tam kestiremiyorum bu durumu. Belki kestiremediğim bu
durumu sorgulamaktan da korkuyorum. Ama bu şeyin artık vücudumun bir parçası
haline gelmesi durumunu iliklerime kadar hissediyorum. Tahmin bile edemeyeceğim
diğer bir husus da bu histen ne kadar hoşnut olduğum.
Bu biraz da acıyı benimsemek meselesi
belki de. Acı sonuçta bir ızdırap, bir yerden sonra insanı yaşamaktan alıkoyan
bir şey. Ama bu, acının benimsenmediği durumda ortaya çıkan bir his. Bir de o
acıyı benimseyip içine almak var, bir. İşte tam da o evrede insan bir parçası
gibi hissediyor o acıyı, o acı olmaksızın da yaşayamayacağını anlıyor yavaş
yavaş… İşte şairin “acılara tutunmak” deyişinin vücut bulmuş hali böyle bir
şeymiş, şimdi kavrayabiliyorum tam manasıyla.
Aynı zamanda bir bektaşi deyişi “Bir
derdim var bin dermana değişmem” der ya, o da tam böyle bir şey belki de. Ama elbet, benim bu
derdi değişebileceğim bir derman var, yalnızca bir…
Ölüm bir kurtuluş mu? Bu
histen rahatsız olsam, o acıyı içselleştirip bir dermana, tutunacak bir dala
dönüştürememiş olsam belki bir çıkış yolu gibi gelebilirdi ölüm, geldi de
zamanında. O zaman da sana bu acıyı yaşatmaya hakkım yok diye yapamadım.
Şimdi bu durumdayken o da mümkün değil
artık. Ölemiyorum da, yaşamaya mahkum edilmiş gibiyim adeta; normalde insanlar
ölür, ben ise bu saatten sonra ancak telef olabilirim…
Kefenimi toprağının altına sermedikçe
Elimi çekmem senden, çekmemi bekleme*
Bu da yazının şarkısı olsun o zaman**
*Şükrü Erbaş
** https://www.youtube.com/watch?v=Z_iKSnJuGaY
Ekim / 2016