2 Mayıs 2011 Pazartesi

Güvercin Tedirginliği



  Nesnelere anlamlarını insanlar yükler, nesneler tekbaşlarına anlamsızdır.
V For Vendetta 




  Gariptir, uçan güvercinlere daha bir tebessümle bakılır, kafesteki güvercinlere nazaran. 

                                                                                  Bunun nedeni nedir peki? 



  İşte orada, bakın bakın..! Özgürlüğü elinden alınmış birisinin, demirlerin içerisinde.

  Gelin, bir diğerine göz atalım;

Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne?

Oktay Rıfat Horozcu-- Elleri Var Özgürlüğün
 

  İşte burada... Açmış kanatlarını, hem ne de olsa "Elleri Var Özgürlüğün" değil mi?

  Duyuyorsunuz işte, özgürlügün kanat çırpışları bunlar..! Bir kaç ses işitiyorsunuz belli belirsiz: Bach'tan, Beethoven'dan, Nâzım'dan... Veyahut kimi geçiriyorsanız içinizden; özgürlüğe aç canlılar gördüğünüzde.

  Her kanat çırpışında, biraz daha bağlanıyorsun yaşama, bir kat daha fazla tadıyorsun; hayatta olmanın hazzını, içinde bir şeyler ürperiyor...

  Peki ya, uçarken dahi, kafesteki gibi tutsak gibi hissetmek..?
                                                           En kötüsü olsa gerek.

  Bedenini değil, sadece kanatlarını hapsetmeleri, demirlerin ardına. Yoksun kalmak, tüm çoğul eklerini atıp gururla "ben" diyebilme ve tüm egolarından sıyrılıp, en tok sesinle "biz" diyebilme hazzından.

                                                                  Ve muhtaç olmak "yem"lere...

  Başlaması "insanın insana kulluğu"nun, yaşayamamak "bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" ve tutsak olmak zincirlere!
                                                
DUR!
Ve yukarı bak...     
  
Daima umut vardır! 
kafesteki güvercine değil de
uçan güvercine
tebessüm ederek
baktığımız müddetçe
  umut daima var olacaktır! 
  



Evet... Güvercin tedirginliği içerisidesin...

        Ve                
       
Güvercinler kentin ta içlerinde,
insan kalabalıklarında dahi
yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe
 ama
 bir o kadar da özgürce.

 

...

6 yorum:

  1. FAZLA iyi olmuş.

    YanıtlaSil
  2. özgürlük bir başka ama asıl nokta ve özgürlük şu olsa gerek =>

    herşey ait olduğu yerde güzel...

    YanıtlaSil
  3. Özgürlük, sahip olmanın getirdiği o muhteşem hırsın kölesi olabilir. İsteklerimiz bizi sahip olma, en iyi olma için harcar ve harcatır maalesef. Güvercinler de özgür görünürken içlerindeki ürkeklikle mücadele etmek zorundalar baksana. Demek ki özgürlüğünde bedelleri var kalabalıkların içinde

    YanıtlaSil
  4. Ünlü Yunan düşünürü Nikos Kazancakis “Yeniden Çarmıha Geriliş” adlı kitabında şöyle bir hikayeye yer verir : “Bir zamanlar iki kuş avcısı varmış.Birgün dağa çıkıp ağlarını yaymışlar.Ertesi gün geri döndüklerinde,ağlarına bir yığın tahtalı güvercinin takıldığını görmüşler.Güvercinler kaçmak için umutsuzca çırpınıp duruyorlarmış ama ağın delikleri çok küçük olduğu için kaçamıyorlarmış.Avcılar tahtalı güvercinlerin yakalanmasına sevinmemiş.Çünkü bu hayvanlar çok zayıf ve çelimsiz oldukları için pazarda para etmezmiş.Ve bunları birkaç gün besleyip şişmanlatarak satmaya karar vermişler.Bu sebeple güvercinlere hergün yem verip su içirmişler.Güvercinlerde olanca güçleriyle yiyip içmeye başlamışlar.Ama içlerinden birisi hiçbirşey yememiş ve içmemiş.Güvercinler her geçen gün biraz daha şişmanlıyorlarmış.Yalnızca biri hiçbirşey yemeyip giderek zayıflıyor ve ağdan kurtulmak için çalışıyormuş.Bu durum avcıların onları pazara götürdüğü güne kadar devam etmiş.Güvercinlerin hepsi satılmış.Ama hiçbirşey yememiş olan güvercin o kadar zayıflamışki son bir çabayla ağın aralıklarından geçip kaçmayı başarmış ve uçup gitmiş.O artık özgürmüş.”

    Bu hikayede anlatıldığı gibi,herşeyin olduğu gibi özgürlüğünde bir mücadele ve çabanın sonucu elde edildiği herkesçe bilinir.Tarih boyunca haksızlıklara ve adaletsizliğe boyun eğmeden mücadelesini sürdürenler hep galip gelmişlerdir.Ve özgürlüklerine kavuşmuşlardır.Yönetici yahut lider kesimindeki her türlü oluşum,genellikle alt tabakalarına bir heykeltraş gibi şekil vererek,onları istediği robotik sistemde kullanmak ister.Ünlü heykeltraş Rodin’e sormuşlar : “Nasıl bu kadar güzel heykeller yapıyorsun?”.Rodin cevap vermiş : “Ben bir şey yapmıyorum.Sadece taşın üzerindeki fazlalıkları traş edip atıyorum.Ortaya heykel çıkıyor”.Sanırım Türkiye’deki sistem ve halk arasındada böyle bir bağ var.Mevcut sistem,halka istediği şekilde kültür,dil ve din empozizasyonu yapmakta çok başarılı.Ama bunu yaparken tek bir merhaleden geçirir halkı.Ona maddi ve manevi bir salâhiyet vererek,o kişinin boyun yularını kendi gayelerinin kazığına bağlarlar.Diğer bir ifadeyle,çocuğa şeker verip çocuğun özgürlük ipini eline alanlar,o çocuğu ellerindeki iple her türlü amaç için yönetirler ve bir satranç oyuncusu gibi bu çocuk piyonu kullanmakta ehlikeyftirler.

    Çok şükürki hala bu kirli satranç oyununda şah-mat olmayan taşlarda var.Onlar materyalizm adlı devin midesinden beslenmek yerine,kendi kursaklarının boşalmasını bile göze alarak,kalplerini temiz tutabilmişlerdir hala.Binbir türlü manipülatif sofradan,hiçbirşey ağzına sürmeden çıkacak gayreti göstermişlerdir her defasında.Sistemin çarklarına uymadan ruhsal vahdetlerini ve fiziksel kesretlerini terketmemişlerdir.Kollektivitelerini her alanda korumuşlardır.Ve göğüslerindeki imâni muskayı,hiçbir rüzgâra esir etmeyip,cengaverce taşımayı sürdürmüşlerdir.Onlar kanatlarını sözde aydın ve entellektüel kesimin kesif kokulu söylemlerini,kendi hayatlarına dikte etmeyerek,özgürce uçmuştur yeryüzü semasında.Ve onlar,başkalarının sûni cennetlerinde köle gibi yaşayacaklarına,kendi öz cehennemlerinde korkusuzca ve cesurca alev alev yanmışlardır.Ve Simurg Anka gibi kendi küllerinden doğmuşlardır her defasında.

    Bize düşen,başkalarının ipiyle zirveye tırmanmak değil,kendi ipimizle uçurumlara kafa tutmaktır.Bu zamana kadar hep başkalarının tarlasından buğday çıkardık ve hep başka besinlerle beslendik.Gün geldi kendimize bile gurbet oldu kendi yaşamsallığımız.Artık zaman,kendi toprağımızdan kendi başaklarımızı cesaretle büyütme zamanıdır.Bilinirki,hiçbir güneş,kendisine kafa tutup alnından ter akmayan başları aydınlatmaz.Bu yüzden biz, yüzümüze vurulan yapay güneşleri elimizin tersiyle itip,karanlıklaştırılmış sözde aydınlık yanlarımızı,Allah’ın güneşine ısmarlayıp ilelebet nurlandırmalıyız.Esaret yükleminin sırtından geçinip kendini hür zanneden bir özne olmayı bırakıp,özgürlük yükleminin gizli öznesi olmalıyız.Unutmayın.Özgürlük,başka damarların enjekte etmesiyle damarları kan dolanların değil,kendi kanını içerek şahdamarını dolduranların hakkıdır...

    YanıtlaSil
  5. Daima umut vardır, daima umut vardır...Dün 6 Mayıs'ta Deniz'leri anarken de bunu tekrarladık.Biz gençlerin bu telkinlere ihtiyacı var, mücadeleyi bırakmamak için. Bu yazı çok iyi olmuş.

    YanıtlaSil