Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan güneş doğacak
Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden
Seni düşüneceğim
Gümüş mahmuzların parlaklığında
Yağmur nal izlerini örtmeden
Sana geleceğim
Bekle beni
...
Dinsizdim İstanbul'da minareler üstüme yıkıldı,
yoksuldum Kudüs‘te kiliseler kabul etmedi beni.
Gelme diyorsun,
bu gel demektir.
Birazdan akşam olacak,
Rachmaninof‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece
sonra sana gelmeliyim
Rachmaninof nereye giderse gitsin
...
Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle
Bu zehir zemberek kederler için mi
Bak bütün orkestralar sustu
Bütün ışıkları söndü dünyanın
Korkma
Haydi uzat ellerini
Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir
Bak dinle
Bir seslenen var uzaklardan
Bak dinle
Kader kapıyı çalıyor
Gelme diyorsun
Gelme diyorsun
Bu gel demektir.
Ümit Yaşar Oğuzcan
23 Mart 2017 Perşembe
1 Mart 2017 Çarşamba
Kimse Ölmedi
Bekle dedi
gitti
Ben beklemedim
O da gelmedi.
Ölüm gibi bir
şey oldu
Ama kimse
ölmedi.
Özdemir Asaf
Genç adam
beklemekten vazgeçti sonunda. Oysa ne yüce bekliyordu; canını 9 ay 15 gün
rahminde taşımış da ayrı bir beden olmasını bekliyormuş gibi bekliyordu. Ne
umutlu bekliyordu biliyor musun? Gelecek güzel günleri bekler gibi bekliyordu.
Nereden geleceğini hep tahmin ederdi. Doğru yöne baktı. Ama gelmeyeceğini hiç
tahmin etmemişti.
“Beklemek”
dedi, “beklemek”. Güzel olan sadece beklemenin sonu değil, bu eylemin kendisi
dahi muazzam bir şey diye düşündü. Ama bunu muazzam yapan beklenenin
gelmesiydi, beklemenin muazzamlığı gelmeyeceği şüphesi kalbe düşene kadardı; bilmiyordu,
gelmedi. Tam bunu idrak edeceğini
anladığı anda kendini uçurumdan aşağıya bıraktı. Kendini bıraktığı an istediği
şey bedeninin boşluğa dalıp zihnini yanına almamaktı; başaramadı. Her şey
hiçbir zaman olmayan berraklığıyla zihnindeydi.
İnsanların
sağında yürüyemezdi mesela; oysa şimdi razıydı. Çay bardağını tutuşunu
garipsediği aklına geldi; çay bardağında bırakılan dudak payı kadar uzak
kalamazdı gözlerine; kaldı, tükendi.
Düşerken
ya kolundan tutmasını ya da aklından çıkmasını istiyordu; tutmadı, çıkmadı.
Gitgide bedeninin daha da ağırlaştığını hissediyordu. Boşlukta sonsuz hızla
ilerlerken rüzgar tüm bedenini sersemletti ama hala her şey pür-i pak
zihnindeydi.
Dibe
ulaştığında artık hiçbir şeyin istediği gibi gitmeyeceğini aklından geçirdi,
beklemenin muazzamlığı kaybolmuş acı veren bir şey haline gelmişti.
Bir
de Karaköy iskelesinde bekleyeyim, hem belki beklerken vapurların iskeleye
yanaşmasından ümitlenir, bir de şiir yazarım diye düşündü. Ölüm gibi bir şey
oldu ama kimse ölmedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)