23 Kasım 2013 Cumartesi

Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
İnkar etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
...
Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım.

... / Özdemir Asaf

6 Kasım 2013 Çarşamba

İlk Öykü


Gözlerini  açtığında yine aynı yerde olmanın verdiği hayal kırıklığı sarmıştı her tarafını. Oysa biliyordu gözünü her açtığında kendini bıraktığı yerde bulacağını. Ama –gariptir ki- çocukluğundan beri bir türlü vazgeçememişti bu huyundan. 

  Bir süre oturmaya devam etti. Daha sonra bardaktan bir yudum su aldı. Bunu neden yaptığına bir anlam veremedi. Her zamanki gibi bir şey yapmama hissine kapılmaktan kurtulmak istediği için olabileceğini düşündü. İnsan sürekli bir şey mi yapmalı mıydı..? 

Dışarı çıkmak istediğini farketti ve ardından gardrobun önüne geçti, bir süre düşündü, sandalyenin üzerinde duranları giymeye karar verdi üşengeçliğinden. Hem böylece dolaptan yeni bir şey çıkarmamakla kalmayacak, aynı zamanda çıkardığı şeyi tekrar yerine koyma derdinden de kurtulacaktı. Tüm hafta böyle hesaplar yapıp aynı kıyafetlerle dolaşırdı.  

  Dışarı çıktığında tanıdıkla karşılaşmamak için üst yoldan gitmeye karar verdi.  Üst yola giden merdivenleri çıkarken sağ tarafta kalan balkonu geniş daireye çarptı gözü. Sürekli çamaşır askısında asılı gömlekler görüyordu. Daha sonra ütüye ihtiyaç kalmasın diye askıya takılmışlardı. Muhtemelen öğrenci evi diye düşünüyordu buradan her geçişinde.

Metronun girişine vardı. Metroyu seviyordu. Karmaşık bir yapıya sahip olsa da o karmaşıklığa hakim olup içselleştirebilemek hoşuna gidiyordu. Trene doğru ilerlemeye başladı. Yürüyen merdivende sabit duruyordu. Merdivenin sol tarafında duran insanları gördü. Toplumsal kuralların bir çoğu saçma gelmesine rağmen “yürüyen merdivenin sol tarafında durulmaz” kuralını çok benimsemişti ve bu kurala aykırılığı hazmedemiyordu. Çünkü bu kuralın da metronun o karmaşıklığını içselleştirmeyle alakalı olduğunu düşünüyordu. Hiç niyeti olmamasına rağmen sol tarafa geçip yürümeye başladı. Böylece bu kuralı diğer insanların da öğrenmesini sağladığını düşündü. Çok büyük bir iş başarmış iştihasıyla yoluna devam etti. Daha sonra bu yaptığından dolayı kendinden iğrenmeye başladı.

  Metrodan indiğinde bir yere ulaşmak için değil de temiz hava almak için çıkışa doğru yöneldiğini fark etti. Çıkışa doğru havanın hala güneşli olduğunu gördü. Garip bir şekilde sanki güneşe ilk kez çıkacakmış gibi heyecanlandı. Daha sonra bu heyecanın boşa olduğunu fark etti. Isıtmayan; ancak gözlerini rahatsız eden bir güneş vardı.

  Amaçsızca yürümeye başladı. Bu amaçsızlığına amaç katması gerektiğini düşündü. Gerçekten de tüm hareketlerimiz belirli bir amaca yönelmeli miydi, insan sadece o anı düşünerek bir şeyler yapamaz mıydı..? Zaten bir şey amaçlamıyordu. Dalından kopmuş, rüzgarın tesiriyle savrulan bir yapraktan farksızdı. Ya da farksız olmak istiyordu; ama olamıyordu. Küçüklüğünden beri bunun hayaliyle yaşamasına rağmen hiçbir zaman benliğini o denli serbest bırakamamıştı. 

  Bir ara acıktığını farketti ve yemek yemeye karar verdi. Her zamanki yemek konusundaki kararsızlığını yaşamaktaydı. Her zaman yemek konusunda kafasında bir çok seçenek oluşturur ve o an için en uygun olmayanı her defasında itinayla seçerdi. Hatta belirli bir dönem karar verdikten sonra kararını değiştirerek bu durumu yenmeye çalıştı; ama olmadı. Küçük hilelerle bu durumun üstesinden gelemeyeceğini farketmişti artık. 

  Hep gittiği bir esnaf lokantasında karar kıldı en sonunda. Kapıdan içeri girdiğinde her zaman yemek servisi yapan adamla karşılaştı. Hayatında kişiliklerini çok merak ettiği insanlar vardı. Bu adam da onlardan biriydi. Sert görünüşünün altında aslında daha farklı bir insan olduğunu düşünüyordu. Zaten yemeklerle bu kadar içiçe olan bir insan ne kadar kötü olabilirdi ki..? Taze fasülye ve bulgur pilavı söyleyip adamın en yakınında duran masaya oturdu. Belki bir konuşma olur da adam hakkında farklı şeyler öğrenebilirim diye düşünüyordu. Ama olmadı. Bir insan nasıl oluyor da günde onlarca insanla muhattap oluyor da kimseyle bir kelime etmiyordu..? Söylediği yemekler geldi. Bir süre gelen gideni izledikten sonra kapıdan giren insanların ne ısmarlayacağını tahmin etmeye başlamıştı. İnsanların davranışlarından ne yemek isteyecekleri anlaşılabilir miydi? "İnsanların yemekle olan ilişkisi müzikle olan ilişkilerine benziyor, ruh haline göre yemek yiyor insan, tıpkı ruh haline göre müzik dinlediği gibi" diye düşündü kendi kendine. Ardından yemeğini bitirip kasaya doğru yöneldi. Hasabı ödeyip kalan bozukluklardan bir miktar da bahşiş bırakmıştı. Adam bahşiş bırakıldığı zaman bile istifini bozmuyordu. 

  Eve gidip gitmeme konusunda kararsız kaldı. Biraz daha dışarıda kalmak istiyordu. Ama zaten eve gitiği zaman tekrar dışarı çıkabilirdi; madem ki bu esvaplarla ayakkabılar onun ve madem ki sokaklar kimsenin değil...

 Sokakların kimseye ait olmadığını hatırlamanın verdiği güvenle eve yürümeye karar verdi. Böylece daha fazla dışarıda kalabilecekti. Çocukluktan bu yana bu şekilde küçük hesapları yapıp "bir taşla iki kuş vurma" hastalığına sahipti. Bazen bu denli ufak şeylere bile bu denli mantıklı yaklaşmak kendisini rahatsız ediyordu.

Yürürken yürüdüğü yerin eski halini düşündü. "Hiç bina yoktur heralde, asfalt da yoktur elbet" diye düşündü. Daha sonra burayı planlayanın kesinlikle bir şair olması gerektiğini düşündü. Kırık taşlara bakıp ışıklı bir asfalt düşünmek şairlere mahsustu elbet...

Eve geldiğinde büyük bir iş başarmış iştihasıyla kapıyı kapattı. Kapının kapanma sesi sanki her şeyi birden silip atmıştı. Bu sesi de en en fazla sevdiğiğle beraber eve girdiğinde duyduğu vakit severdi. Sanki o'nunla beraber tüm dünyadan soyutlanıyordu. Üzerindekileri bir an önce çıkarma gereği hissetti. Üzerindeki her şey onun için muazzam bir ağırlık oluşturuyordu. Üzerindekileri çıkarır çıkarmaz yatağa uzandı. 

Ne zaman yatağa yönelse yatağın yalnızca bir yanına uzanırdı. Öbür yanı başkasına aitmiş gibi hiç yanaşmazdı. Ama değildi. Bunu bildiği halde bu davranışı da bir türlü yıkamadığı tabularından olmuştu. Umduklarıyla sandıklarını ayıran çizginin flulaştığı aciz bir noktada olduğunu fark etti.

Ve tekrar kapattı gözlerini...