15 Şubat 2011 Salı

Aşk İki Kişiliktir

               

                    

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni, sevdiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiçbir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
 
ATAOL BEHRAMOĞLU

13 Şubat 2011 Pazar

Elleri Var Özgürlüğün



Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.


Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!


Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!


Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.

 
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.

Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.


Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.


Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!


Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.

 
Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.


Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.

Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!


                                                  Oktay Rıfat Horozcu

10 Şubat 2011 Perşembe

Aşk Resmi Geçidi



Birincisi o incecik, o dal gibi kız,
Şimdi galiba bir tüccar karısı.
Ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
Ama yine de görmeyi çok isterim,
Kolay mı? İlk göz ağrısı.

İkincisi Münevver Abla, benden büyük
Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
Gülmekten katılırdı, okudukça.
Bense bugünmüş gibi utanırım
O mektupları hatırladıkça.

.............. çıkar
.............. dururduk mahallede
......................... halde
............ yan yana yazılırdı duvarlara
................... yangın yerlerinde.

Dördüncüsü azgın bir kadın,
Açık saçık şeyler anlatırdı bana.
Bir gün de önümde soyunuverdi
Yıllar geçti aradan, unutamadım,
Kaç defa rüyama girdi.

Beşinciyi geçip altıncıya geldim.
Onun adı da Nurinnisa.
Ah güzelim
Ah esmerim
Ah
Canımın içi Nurinnisa.

Yedincisi, Aliye, kibar bir kadın.
Ama ben pek varamadım tadına.
Bütün kibar kadınlar gibi
Küpe fiyatına, kürk fiyatına.

Sekizinci de o bokun soyu.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Üstelik .......
Yalanın düzenin bini bir para.

Ayten'di dokuzuncunun adı.
İş başında şunun bunun esiri,
Ama bardan çıktı mı,
Kiminle isterse onunla yatar.

Onuncusu akıllı çıktı
....... gitti .........
Ama haksız da değildi hani.
Sevişmek zenginlerin harcıymış
İşsizlerin harcıymış.
İki gönül bir olunca
Samanlik seyranmış ama,
İki çıplak da, olsa olsa,
Bir hamama yakışırmış.

İşine bağlı bir kadındı on birinci,
Hoş, olmasın da ne yapsın,
Bir zalimin yanında gündelikçi.
.........leksandra
Geceleri odama gelir,
Sabahlara kadar kalır.
Konyak içer sarhoş olur,
Sabahı da işbaşı yapardı şafakla.

Gelelim sonuncuya.
Hiçbirine bağlanmadım
Ona bağlandığım kadar.
Sade kadın değil, insan.
Ne kibarlık budalası,
Ne malda mülkte gözü var.
Hür olsak der,
Eşit olsak der.
İnsanları sevmesini bilir
Yaşamayı sevdiği kadar.
 
Orhan Veli Kanık

1 Şubat 2011 Salı

Mutluluğun Resmi Çizilebilir Mi?

  Bu aralar beni yazmaya iten olaylar oluyor, bu nedenle daha bir şevkle daha bir zevkle yazıyorum yazılarımı. Bu anlatacağım olay da, pek çok kişinin yanlış bildiği, bu nedenle muzdarip olduğum bir olaydır.

  Bu yazımın konusunu iki kadim dost olan Nâzım Hikmet ile Abidin Dino oluşturacak. Öncelikle belirtmeliyim ki bu iki insanı da çok severim ve doğal olarak da aralarındaki olaylar da ilgimi çeker.

  Neredeyse herkesin bildiği bir olay vardır, fazla uzatmadan anlatacağım.

  Dino'nun resimlerine hayranlığıyla bilinen Nâzım, bir gün Abidin Dino'ya o meşhur soruyu sorar;

                 "Mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin..?"

  İşte olayın yanlış tarafı burada ortaya çıkar. Yanlış bilgi şudur; Dino'nun bu soruya karşılık bu resmi yaptığı söylenir;



 
  Oysa bu bilgi yanlıştır. Resme dikkatli baktığınızda görürsünüz ki, bu resimde resmin asıl sahibinin imzası vardır. Resimde siyah çerçeve içine aldığım yere bakarsanız bir imzanın varlığına kanaat getirebilirsiniz. Bu imza resmin asıl sahibi olan Dianne Dengel'e aittir. Başka bir deyişle Abidin Dino mutluluğum resmini yapmamıştır, ama...

  Olayın aslı şudur;

  Dino, mutluluğun resmini yapmamıştır ama... Ama mutluluğun şiirini yazmıştır..! Nâzım'ın "mutluluğun resmini yapabilir misin..?" sorusuna bir şiirle yanıt vermiştir.

  Ve o güzel şiirde şu dizeler mevcuttur;


Kokusu buram buram tüten Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nâzım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nâzım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...



Güzin Dino - Nâzım Hikmet - Abidin Dino

Ne dersiniz,
mutluluğun resmi
çizilebilir mi..?

                                         
                                                 Sevgilerimle